Cevat Şakir Bodruma sevk edilmek üzere 3 ay Ankara hapishanesinde bekliyor. Sonrasında aktarma otobüs yolculukları ile çileli yolculuk tam 3 ay sürüyor. Hatta trajikomiktir, Muğla Jandarma Şefi kasabaya gelen seyyar bir artist kumpanyasından Fitnat hanıma aşık olduğundan Cevat Şakir’i ona aşk mektupları yazsın diye 15 gün orada tutuyor.
Bodrum’a varınca 6 aydan beri devam ede gelmekte olan manevi baskıdan birdenbire sıyrılıyor. Ve müthiş bir hafifleme hissediyor. Sahile varıp ta engin denizi görünce ürperip Faleron’u hatırlıyor. Falerondaki engin denizi. Asla devam edemeyeceğini sandığı hayat işte karşısında duruyor.
O zamanlardaki tüm bakımsızlığına rağmen bir cennetti. Cevat Şakir’in yaşamaya mahkum edildiği kale yıkılmış olduğundan Bodrumdaki en pahalı deniz kıyısındaki evi 25 kuruş aylıkla kiraladı. Sırtındaki yatağı evin denize bakan odasına yerleştirdi ve hürriyetinin tadını çıkarma ihtiyacı hissetti.
İlk önce denize karşı durup şarkılar söyledi, sonra avludaki kuyudan su çekip saatlerce taşların üzerine döktü. Bununla tabiata karşı bir şükran borcunu ödediği muhakkaktı.
Asmalı bahçeye ve denize baktı uzun uzun. Bu işin gadr (kötülük) yüzünden bir lütuf olduğuna kanaat getirdi. Ve ayaklarını gere gere yattı. İlk hürriyet gecesini mütebessüm bir çehre ile geçirmeye karar verdi.
O civarda rakı kaçakçıları vardı. Kolcuların dikkatini başka tarafa çekmek için evin altına dinamit yerleştirmişlerdi. Gece dinamit infilak edince Cevat kendini öteki dünyaya seyahat ediyor zannetti. Ertesi sabah evden çıkınca insanların sırtında çuvallarla kaçıştıklarını gördü. Kaçakçılar onu polis sanmışlardı:)
Bodrumdaki hayatı Cevat Şakir’in Halikarnas Balıkçısı oluşunun hikayesidir. Artık onun için sadece tabiat ve kalemi vardı. Tabiatı görür, alır eline kalemi yazar…Yazar… Bütün Yunan mitolojisinin örülüş ve çözülüş hikayesini buradan takip etmek onun için Allah vergisinin en kıymetlisidir. Tam bir verim ve boşalma halindedir. Faleron’da kilitlenen düğüm burada çözülmüştür. Her tarafından hayatiyet fışkırmaktadır. Kalebend oluşu denize açılmasına mani olduğu için, denizi sadece sahilden seyretmekte ve kendini bütün benliği ile yazı yazmaya, Fransız ve İngiliz edebiyatından binlerce sayfa tercümeler yapmaya vermektedir.
Birdenbire kendisini küçük yaştan beri yaşamaya özendiği diyarda bulunca Cevat Şakir artık kaleminin en ele avuca sığmaz adamıdır. Fakat bu hayal alemi 1,5 yıl sonra sona eriyor. Kendisine bir lütuf olsun diye onu İstanbul’a geri gönderiyorlar. Oysa o Bodrum’da yaşamak istiyor. İstanbul’da kalebendliğinden kalan 1,5 yılını dolduruncaya kadar zor dayanıyor. Bir yandan yazılar ve tercümeler yapıyor, diğer taraftan da cezası bittiğinde yerleşmeye karar verdiği Bodrum için oltalkar alıyor, sandal teçhizatını düzüyordu.
Bir gün soluğu Polis Müdürlüğünde alıyor.
- Efendim ben Bodrum’a yerleşmeye karar verdim.
- Bodrum’a mı? Gayet tabii. Ama bunu bana neden söylüyorsunuz?
- Neden mi? Bir buçuk yıldan beri nezaret altındayım da…
- Ne münasebet beyim!.. Sizin burada olduğunuzun biz farkında bile değiliz!...
Cevat bir an için boğulacağını sanıyor, sendeliyor ve oradan kendini dışarı zor atıyor. Kendisini Bodrum’a giden vapurda buluyor.

İlk önce ceviz kabuğu kadar,daha sonraları biraz daha büyük ve nihayet 3 tonluk Yatağan adındaki kayığın sahibidir. Yatağan müthiş bir yelkenlidir ve Halikarnas Balıkçısı en güzel eserlerini işte bu yelkenlide yazmıştır.
Bodrum’dan 20-30 mil uzakta bir adalar topluluğu vardır.Balıkçı oraya varınca en mesut anını yaşar. Orada ta ciğerlerinin dibinden gelen bir Merhaba çekince irili ufaklı bütün adalar ona canı gönülden cevap verir. Bu civarın adını eskiden Anadolulular Halikarnas koymuşlardı. O da oraların balıkçısı olduğu için kendisine Halikarnas Balıkçısı adını yakıştırdı. Mavi denizle orada haşır neşir olup, insan mevcut oldukça hikayesi bitmeyecek olan bu enginliği anlatmaya karar verdi. İlk işlerinden biri deniz kıyısında kendisine iki katlı bir ev yapmak oldu. Yelkenlisi Yatağan’ın palamar ipini evin ikinci katındaki çengele bağlıyordu. En muazzam eserler burada birbirini takip etti.
Halikarnas Balıkçısı Bodrum’un ikliminin nelere kadir olabileceğini bildiğinden buranın cennete benzetilmesini arzu etti. 60-70 tür narenciye, başta akasya bir o kadar da çiçek dikti.
Yazılarını bazen de Bodrum kahvelerinin içinde gürültüler eşliğinde yazmaktan keyif duyuyordu. Yazdıkça yazdı . Kah evinde, kah yelkenlisinde , kah kahvelerde. Ve ortaya Halikarnas Balıkçısı çıktı.
Halikarnas Balıkçısı’nın en büyük aşkı denizdir. 30 yıldır Ege’dedir. En çok Bernard Show ve H.G. Wells i sever ve tercüme eder. Tarihte kendisini en çok heyecana sürükleyen hadise Marathon Harbidir. Ressamlardan Van Gogh’u sever. Mitolojideki en favori hikayesi Kral Midasdır.
Başından beri yapmaya çalıştığımız şey, en büyük Türk çocuğunun rötuşlu bir
resmini aksettirmek iddiasıydı. Fakat elimize kalemi alınca bu yükün altında
ezildik ve yapmak istediğimiz şeyin azameti karşısında irkildik. Çünkü
Halikarnas Balıkçısı bizim gibi toy, yavan ifadeli kimselerin anlatabileceği
bir mevzu değildir. Bu, yazı hayatının 50. Yıldönümünü idrak eden muazzam
delikanlının ömrü ve eserleri de, aşık olduğu deniz kadar azim, onun kadar
müthiştir.
Cavit Yamaç
Demokrat İzmir Gazetesi / 21.02.1954
Demokrat İzmir Gazetesi / 21.02.1954
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder